Meâd

Stok Kodu:
9786259610375
Boyut:
12,00x19,50
Sayfa Sayısı:
286
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025
Çeviren:
Aliye Söğüt
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%35 indirimli
350,00TL
227,50TL
Taksitli fiyat: 1 x 227,50TL
DİKKAT! Ön Sipariş Ürünüdür. 22.09.2025 tarihinden sonra teslim edilebilecektir.
9786259610375
363259
Meâd
Meâd
227.50

Meâd, ehemmiyet bakımından tevhidden sonra en önemli dinî ve İslâmî meseledir. Peygamberler (Kur’ân’dan anlaşıldığı üzere, bilhassa bizim peygamberimiz) insanları iki hakikate iman ettirmek ve inandırmak için gönderilmişlerdir: Bunlardan birincisi Allah (mebde, başlangıç), diğeri ise kıyamettir (veya şimdilerde kullanılan tabirle/terimle, “meâd”). Meâda iman bir Müslüman için zorunludur. Yani o, haddizatında bağımsız bir iman ve itikat konusu olup, İslâm’ın zaruriyâtıyla aynı düzlemde ele alınabilecek meselelerden değildir. Ona iman etmek [sadece] Peygamber’e iman etmenin zaruretine bağlı olarak zaruri olur.

Bazı şeyler hakkında “Ona iman etmek gerekir” ifadesi kullanıldığında bu, o şeye iman etmenin Peygamber’e imanla birlikte olmadığı anlamına gelir. Örneğin Ramazan orucunun niçin İslâm’ın zaruriyâtından olduğu ve bir kimsenin onu inkâr ettiği takdirde dinden çıktığı söylenir? İslâm, Allah’ın birliğine ve peygambere iman demek olduğundan ve bir kimsenin [bir yandan] peygamberin söylediğine iman edip, [diğer taraftan] orucu inkâr etmesi mümkün olmadığından, bu dinde mevcut olan oruç [hükmü] zaruriyât ve vâzıhâttan olmaktadır. Dolayısıyla insanın, kendi zihninde Peygamber’in sözlerini kabul etmek ile orucu kabul etmek arasında bir ayrım yapması [caiz, uygun] olmaz. Oruç tek başına bir iman ve itikat konusu değildir. Yani Kur’ân’ın hiçbir yerinde “oruca iman eden kimse...” gibi bir ibare geçmez.

Oysa meâd tıpkı oruç gibi İslâm’ın zaruriyâtından olmanın yanında (yani nasıl ki Peygamber’e inanıldığı halde orucu inkâr etmek mümkün değilse), Kur’ân’ın beyanlarında da müstakil olarak bir iman ve itikat konusu olarak ele alınmıştır. Yani Peygamber, meâdı halka tıpkı Allah’a inandıkları gibi inanacakları (yani insan, Allah’ı bir dereceye kadar kendi düşüncelerinden bağımsız olarak bilmelidir) ve tıpkı Allah’ı bildikleri gibi bilmek zorunda oldukları bir şey olarak sunmuştur. Dolayısıyla o, meâd hakkında “Ben meâdın olduğunu söylediğim için siz de meâdın olduğunu söyleyin” dememekte; bilakis [bir taraftan] düşünceleri meâdı bilmek noktasında hidayet, rehberlik ve davet ederken, [diğer taraftan] ona iman etmeyi sağlamaktadır.

 

Meâd, ehemmiyet bakımından tevhidden sonra en önemli dinî ve İslâmî meseledir. Peygamberler (Kur’ân’dan anlaşıldığı üzere, bilhassa bizim peygamberimiz) insanları iki hakikate iman ettirmek ve inandırmak için gönderilmişlerdir: Bunlardan birincisi Allah (mebde, başlangıç), diğeri ise kıyamettir (veya şimdilerde kullanılan tabirle/terimle, “meâd”). Meâda iman bir Müslüman için zorunludur. Yani o, haddizatında bağımsız bir iman ve itikat konusu olup, İslâm’ın zaruriyâtıyla aynı düzlemde ele alınabilecek meselelerden değildir. Ona iman etmek [sadece] Peygamber’e iman etmenin zaruretine bağlı olarak zaruri olur.

Bazı şeyler hakkında “Ona iman etmek gerekir” ifadesi kullanıldığında bu, o şeye iman etmenin Peygamber’e imanla birlikte olmadığı anlamına gelir. Örneğin Ramazan orucunun niçin İslâm’ın zaruriyâtından olduğu ve bir kimsenin onu inkâr ettiği takdirde dinden çıktığı söylenir? İslâm, Allah’ın birliğine ve peygambere iman demek olduğundan ve bir kimsenin [bir yandan] peygamberin söylediğine iman edip, [diğer taraftan] orucu inkâr etmesi mümkün olmadığından, bu dinde mevcut olan oruç [hükmü] zaruriyât ve vâzıhâttan olmaktadır. Dolayısıyla insanın, kendi zihninde Peygamber’in sözlerini kabul etmek ile orucu kabul etmek arasında bir ayrım yapması [caiz, uygun] olmaz. Oruç tek başına bir iman ve itikat konusu değildir. Yani Kur’ân’ın hiçbir yerinde “oruca iman eden kimse...” gibi bir ibare geçmez.

Oysa meâd tıpkı oruç gibi İslâm’ın zaruriyâtından olmanın yanında (yani nasıl ki Peygamber’e inanıldığı halde orucu inkâr etmek mümkün değilse), Kur’ân’ın beyanlarında da müstakil olarak bir iman ve itikat konusu olarak ele alınmıştır. Yani Peygamber, meâdı halka tıpkı Allah’a inandıkları gibi inanacakları (yani insan, Allah’ı bir dereceye kadar kendi düşüncelerinden bağımsız olarak bilmelidir) ve tıpkı Allah’ı bildikleri gibi bilmek zorunda oldukları bir şey olarak sunmuştur. Dolayısıyla o, meâd hakkında “Ben meâdın olduğunu söylediğim için siz de meâdın olduğunu söyleyin” dememekte; bilakis [bir taraftan] düşünceleri meâdı bilmek noktasında hidayet, rehberlik ve davet ederken, [diğer taraftan] ona iman etmeyi sağlamaktadır.

 

Tüm Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 227,50    227,50   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat